12 Ocak 2010 Salı

Makaleler (muhtelif)

Bu başlık altında Edirneli Araştırmacı ve Yazar Oral Onur tarafından kaleme alınmış günlük yazılar, makaleler, gazetelerde yayımlanan çeşitli köşe yazıları bulunmaktadır.

FETRET DEVRİ (Fasıla-i Saltanat)
Oral ONUR, 11 Ocak 2010

Yıldırım Bayezid 1360 yılında Edirne'de doğmuştur. Babası Murad Hüdavendigar (I. Murad), annesi Gülçiçek Hatundur. Girdiği savaşlarda gösterdiği cesaretten dolayı ona 'Yıldırım' lakabı takılmıştı. Gençliğinde Kütahya sancağında valilik yaptı. Sultan Murad Hüdavendigar'ın vasiyeti gereği 1389 yılında padişahlığa getirildi. Tahta çıktığında 29 yaşındaydı.

Timur, Cengiz İmparatorluğunu yeniden kurmak amacıyla faaliyetlere başlamıştı. İran'ı almış, Hindistan'a da seferler düzenlemişti. Azerbaycan ve Bağdat Emirleri korkularından Yıldırım Bayezid'e sığındılar. . Yıldırım Bayezid ile Timur arasında çekişmeli yazılar iki hükümdarı birbirine düşürmüştü. Yıdırım Bayezid, Timur’a “Aksak” (topal), kafir, Timur da ona “deli dolu” gibi kışkırtıcı sözler söylemişlerdi. Bu sözler iki hükümdarı savaşa kadar götürmüştü. Timur, Anadol’nun yarısını fethetmiş ve bu işgale karşı Yıdırım Bayezıd da Erzurum ve Erzincan’ı almıştı. Anadolu'ya giren ve Sivas'ı yağmalayan Timur, seçme askerlerden oluşan ordusu ile birlikte Anadolu'da ilerlemeye devam etti. Timur’un ordusu sayıca üstündü ve ayrıca 50 fili ve hemen onların arkasında çelik zırhlı süvarileri bulunuyordu. İki ordu Ankara'da Çubuk Ovası'nda karşılaştılar. Yapılan Ankara Savaşı'nda Yıldırım'ın kuvvetlerinden olan bazı Selçuk Beyleri ve Kara Tatarların, Timur tarafına geçmesi Osmanlı Ordusunun dağılmasına neden oldu (20 Temmuz 1402). Yıdırım Bayezid’ın atına bir ok isabet edince, attan düşen Yıldırım, elinde kılıcıyla Timur’un bulunduğu yere koşmuş, fakat Timur’un muhafızları onun üzerine seccade atarak yakalamışlardı.

Timur, Yıldırım Bayezid’a kötü muamelede bulunmamış, onu etrafı kapalı bir tahtaverena bindirerek ordusuyla Anadolu’nun batısına doğru gimişti. Yıldırım Bayezıd bu sırada hastalanmış ve esarete dayanamayarak Akşehir taraflarında ölmüştü. Timur, Yıldırım’ın oğulları Musa ve Mustafa’ya cenazeyi Bursa’ya götürmelerine izin vermişti.

Bu savaş Osmanlı Devletinin 50 yıl kadar duraklamasına neden oldu. Anadolu Türk birliği dağıldı ve Anadolu'daki beylikler tekrar ortaya çıkarak güçlendi. Başsız kalan Osmanlı Devleti'nde karışıklıklar başladı. Osmanlı Devleti'nin dört ayrı bölgesinde, şehzadeler tarafından dört ayrı devlet ilan edildi. Bursa, İznik ve İzmit, Timur tarafından yağmalanıp yakıldı, İzmir işgal edildi. 1402'den 1413'e kadar sürecek olan bu iktidar boşluğu ve taht mücadeleleri dönemine Fetret Devri adı verildi.

Yıldırım Bayezid’ın büyük oğulları; SÜLEYMAN, MUSA, MEHMED ve İSA arasında onbir yıllık taht kavgası (1401-1413) sürmüştür. Çelebilerin taht kavgası Edirne’de olmuştur. Kardeşler Edirne’yi ve sarayı ele geçirmek için birbirleriyel kıyasıya mücadele etmişlerdir.

Ankara Savaşı’nı kaybeden Osmanlı Ordusu (40 bin kişi) dağıldıktan sonra Bizans İmparatoru MANUEL, Cenevizlerin ve Venediklerin karşı gelmesine rağmen geri çekilen Osmanlı askerlerini Avrupa yakasına donanma ile geçirmişti. Bunun nedenleri, Türk’ün adalet, eşitlik ve din hürriyetine gösterdiği anlayış, Bakan ülkeleri halklarının Osmanlı idaresi altında huzur ve güvenlikli olmalarıydı.
Timur, Anadolu’da Yıldırım’ın dört büyük oğluna her birine hükümdarlık alameti olarak KEMER, KÜLAH ve HİLAT göndermişti. Dört kardeşten İsa Çelebi önce tasviye edildi. Edirne ve Edirne Saraylarına egemen olan Emir Süleyman’a karşı Mehmed ve Musa Çelebi birlikte hareket ederek Süleyman Çelebi’yi öldürdüler.

Edirne’deki “Eski Cami” (Cami-i Atik) ve Bedesten yapımına Süleyman Çelebi zamanında başlanmış, daha sonra Mûsâ Çelebi inşaata devam etmiş, camiin tamamlanması ise 1414 yılında Çelebi Sultan Mehmed’e nasip olmuştur.

4 Mayıs 1421 Pazar günü otuz iki yaşında vefat eden Çelebi Sultan Mehmed’in ölüm döşeğindeki vasiyeti onun şahsiyetini tesbit bakımından mühimdir!.. Bu vasiyet: ”Tiz oğlum Murad’ı (İkinci Murad) getirin. Ben hod bu döşekten kurtulmazım. Murad gelmeden ben ölürüm, memleket birbirine tokuşur. Tedarük edin, benim vefatım duyulmaya.” O yıllarda Amasya Valisi olan Ikinci Murad Edirne’ye gelinceye kadar, pâdişahin vasiyetine uyularak büyük bir maharetle Çelebi Sultan Mehmed’in ölümü kırk bir gün gizlenmiş, herhangi bir karışıklığa meydan verilmemiştir!..

İşte bazı tarihçiler Edirne’nin fethini 1453’e kadar olan zaman diliminde (1365-1453) 92 yıllık Payitaht, bazıları da 1402 den 1453’e kadar olan zamanı (52 yıl) dikkate almışladır. O zamandan bugüne tam 608 yıl geçti...


EDİRNE’NİN KAYBOLMAYA YÜZ TUTAN İMAJI
Oral ONUR 28 Aralık 2009

Yaklaşık 2,5 yıllık bir ayrılıktan sonra doğduğum şehre, yani Edirne’ye kavuştum. Epey hasret kalmışım!... Şehrin kokusunu, ormanlarına giderek yaprakların kokusunu, toprağın kokusunu içime çektim...

Hasretlik önemliymiş, öyle ki Edirne’de doğan ve Edirne’de yaşayıp İsrail’e göç eden bir çok Yahudi, doğup büyüdüğü topraklara daha sonra gelmiyor mu? Ben de öyle oldum... Bu gelişimde şehri baştan aşağıya dolaştım durdum. Güzel şeyler gördüm. Bununla birlikte gezintilerim zaman zaman beni hüzünlendirdi. Cumhuriyet Caddesi’nde bulunan Edirne’nin önemli bir kurumu güzelim binasını satmış ve yeni sahibi de buraya bir bina yapmak istemiş. Ne varki inşaat kazısı sırasında Roma dönemine ait kalenin Zindanaltı Kulesi’nin kalıntıları ve sur taşları ortaya çıkınca Edirne Tabiatı ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurumu bu bölgeyi hemen sit alanı yapmış.
Aslında burada bulunan Zindanaltı Kulesi bundan yaklaşık otuzyıl kadar önce, yapılacak inşaatın temeli için üç ay boyunca buldozerler ve balyozlarla ancak yıkılabilmişti. Hatta bu yıkım sırasında bazı anları fotoğraflamıştım. Bu fotoğraflar halen özel arşivimde bulunmaktadır. Kulenin yıkımdan önceki orjinal fotoğraflar ise bazı Yunan kaynaklarında da (N. Nikoladis) bulunmaktadır.
Buraya inşa edilen ve zamanında Borsa Binası olarak kullanılan yapının çok modern bir yönetim kurulu salonu vardı. Bu salonun mimarisi görülmeye değerdi ve buna hayran kalmamak elde değildi. Fakat ne yazık ki artık bu binadan günümüze birşey kalmadı. Acaba bu bina neden satılmak zorunda kalmıştı?

Şehir Belediyesi bu binanın yıkımına nasıl izin vermişti? Şahsen bu süreç içinde yerel gazeteleri takip edemediğimden dolayı bu haberi görmemiştim. Velhasıl, bina bir şekilde satılmış ve yıktırılmıştı. Aslında bu tür bir simgesel ve eşine arz rastlanır bir mimari yapı Edirne’ye kazandırılmalıydı. Örneğin bir kültür merkezi ya da bir tiyatro binası olarak kullanılabilirdi.

Bunun yanı sıra, Cumhuriyet döneminin başlarında Edirne Caddelerine dikilen ve en üstünde bayrağımızın Ay-yıldız sembolü bulunan elektirik direklerini de son ziyaretimde göremedim. Demir dökümden imal edilmiş ve bugüne kadar sapasağlam yerlerinde durabilen bu efsanefi elektrik direkleri kaynakla kesilmiş ve bir tarafa atılmıştı!... Halbuki bir dönemi simgeleyen bu Ay-yıldızlı direkler, tüm çocukluğumuzun ve çocuklarımızın, hatta torunlarımızın şahit oldukları Edirne’nin tarihsel dokusunun bir parçasıydı.

Şehir Stadyumu’nun bulunduğu yer zamanında Zindaltı Mezarlığı idi. Bu mezarlığın dört köşesinde ayrı ayrı birer çeşme bulunuyordu. Bugün ise çeşmelerden sadece demiryolu hattına karşısındaki Hacı Hüseyin Çeşmesi (1686) geriye kaldı.
Tüm bu süreçde geriye dönüp baktığımızda, Edirne’nin kendine özgü simgelerini ve şehrin tarihsel imajını zedeleyen bu tür yıkımlardan Edirnelilerin ne derecede haberleri oluyor? Bu tür değişikliler kentte yaşayanların, sivil toplum kuruluşlarının onayı ve görüşleri doğrultusunda mı gerçekleşiyor, doğrusu merak ediyorum?...


EDİRNE’NİN GÜZEL BİR SİLUETİ: SAAT KULESİ

Oral Onur, 12 Aralık 2009

Şehrimizin minareleri arasında güzel bir görünüme sahip olan EDİRNE MEMLEKET SAATİ’nin elli yıldan beri harap bir şekilde durması biz Edirnelileri üzmektedir.
Kültür Bakanlığının sahip olduğu bu saat kulesi Sultan Abdülhamid döneminde yaptırılmıştır. Sultan Abdülhamid döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nun bir çok büyük kentlerinde (İzmir, Edirne, Urfa, Manastır vb) saat kuleleri inşa edilmiştir.
Edirne Saat Kulesi Roma Kalesinin Makedonya (Donjan) Kulesi üzerine kurulmuştur. Bu saat kulesi halk arasında TEKFUR SARAYI KULESİ (Yanında Tekfur Sarayı olması nedeniyle) ya da Memleket Saati, Yangın Kulesi, Saat Kulesi diye adlandırılmıştır.
Edirne’de Hacı Ahmed Paşan’ın ikinci valiliği döneminde (H.1300/M.1884 - H.1303/M.1886) belediye gelirlerinde dörtyüz Lira kadar bir para harcanarak Üç Şerefeli Camii önündeki kule üzerine bir memleket saati yaptırılıp mermer üzerine aşağıdaki tarihi kitabe yazdırılmıştır.

TARİH 1303
MUHYİ-İ MÜLK-Ü MİLEL HAZRET-İ SULTAN HAMİD
KİM HÜDA KILMADA ZATIN NİCE HAYRA ALET,
İŞTE BU HAYRI DA VALİ HACI İZZET PAŞA VERDİ
TESİSİ DELALATLE BU ŞEHRE ZİYNED YAZDI.
İHMAMINA HAFIZ GÜHERİ BİR TARİH VERDİ
BU ŞEHRE ŞEREF KULEDE EL HAK SAAT.

Önceleri ahşap yapılan saat kulesi 1310 senesi başlarında (1893-1894) yıktırılarak büyük bir kısmı tuğla ve taş olmak üzere yine belediye gelirlerinden yaptırılmış, kulenin üçüncü katı bitimine doğru Vali Hacı İzzet Paşa aynı yılın Şevval (Ocak) ayında vefat etmiş ve yerine eski nazırlardan Vali Abdurrahman Nasreddin Paşa kuleyi tamamlamıştır. 21.11.1309 (11.12.1894) tarihinde resm-i küşadı yapılmıştır. Saat kuesi hakkında Edirne tarihçisi merhum Ahmed Badi Bey şu tarihi notu düşmüştür.

TARİH
MÜNECCİMDEN BU SALİM SAAT-I SA’DİN
SUAL ETTİM İŞARETLE DEDİ TARİHİN O SAAT BU SAATTİR.

KULE SAATİNİN TAKILMASI

Edirne Vilayeti Resmi Gazetesi’nde kuleye saat konması için şunlar yazılmıştır “Bundan iki yıl kadar önce kulenin üzerine saat konması için Fransa’ya büyük bir saat sipariş edilmiştir. Sözü geçen saat Marsilya’dan Dedeağaç’a trenle getirilerek yerine takılmıştır.”

Bu saat kulesi ne yazık ki 1956 ‘da yıktırılmıştır. Edirneliler, şehrin eski bir sembolü olan Saat Kulesi’nin tamir edilerek hizmete açılmasını içtenlikle istemektedirler.


SULTAN SELİM CAMİSİ ÇEVRE DÜZENLEMESİ
Oral Onur, 9 Aralık 2009

Yaklaşık iki ay kadar önce Edirne Belediye Başkan Yardımcısı Sayın Dalanöken başkanlığında Sultan Selim Camisinin çevre düzenlemesiyle ilgili bir toplantı Edirne Belediye Binası salonunda yapılmıştı.

Toplantıya katılanların çoğu böyle bir girişimi çok yerinde görmüşler, bu konuyla ilgili çeşitli fikirler ortaya atılmış ve tartışılmıştı. Özellikle turizm açısından bunun Edirne için iyi sonuçlar doğuracağını belirtmişlerdi.

Sultan Selim Camisinin çevresinde bugüne kadar yapılan çeşitli uygulamalar ve bunun sonucu yapılan değişiklikler pişmiş tavuğun başına gelenlerden farksızdır. Her gelen Belediye, her gelen Diyanet İşleri ve Vakıflar ve de yörede oturanlar maalesef caminin çevresini tahrip ede ede bu muhteşem yapının özgün dokusunu zedeleyerek bugünkü haline getirmiştir.

1973-74 yıllarında caminin çevresiyle ilgili bir yarışma düzenlenmiş ve juri tarafından kabul edilen proje nin aynen uygulanmasına karar verilmiştir. Bu işi üstlenen mütaahhit (Y.F.) iki sene boyunca bu düzenlemeyi uygulamak için uğraşı vermiş, fakat proje tam olarak uygulanmamıştır. Bu proje planına göre Arasta’ya yakın bir yerde büyük bir havuz yapılacak ve buradan aşağıya doğru kaskat sistemine benzer yapıda bir su yolu öngörülmüştü. Projede Fatih Sultan Mehmet’in “Şahi Topu”, saray arabası ve Mimar Sinan’ın çeşitli röleyefleri yer alacaktı. Fakat havuza su verilmemiş, kaskatlardan su akıtılmamış ve proje bu haliyle tamamlanamadan yarım kalmıştır.

Projenin sahibi Profesör Edirne’ye geldiğinde Belediye Başkanı ile görüşmüş ve bu projenin neden yarım kaldığını sorduğunda yanıtını alamamıştı. Rahatsızlığı nedeniyle tekerlekli sandalye ile gelen bu profesörün o zamanki yaptığı basın toplantısına ben de katılmış ve şikayetlerini dinlemiştim.

Edirne Valisi Sayın Mustafa Büyük, caminin girişi karşısında bulunan otopark alanının bir kısmını modern bir tuvalet yapacağını beyan etmiş ve haber olarak gazetelerde yayımlanmıştır. Bu yerinde alınmış karara karşın park alanının bir kısmı tuvalete ayrılacağından otopark alanı küçülecektir. Hem otoparkın hem de tuvaletin bu şekilde aynı bölge içinde bulunması muhakkak ki turizm açısından çok yerinde bir karardır.

Edirne Belediyesi de Bedesten yanında bir tuvalet yaptırmaktadır. Daha çok şehir merkezindeki kişilerin ihtiyacını karşılayacak bu girişimi de yerinde bir karar olarak görüyorum.

Bunun yanı sıra, çevre düzenlemesi çalışmaları kapsamında Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün restore ettiği Saray Hamamı ve civarındaki evler eski görünümüne uygun şekilde hizmete açılmıştır.

Tüm bu çevre düzenlemelerini yapanlara ve emeği geçenlere Allah razı olsun!...