9 Haziran 2012 Cumartesi

Edirne Kent Planı'nın geçirdiği evrelere kısa bir bakış *)




*) Bu yazı TMMOB Mimarlar Odası yayını MİMARLIK Dergisi, Yıl 28 Sayı 240, '90/2 de yayımlanmıştır. 






 



SULTAN MAHMUD'UN EDİRNE SEYAHATİ

Edirne İl Özel İdarersi tarafından yayımlanan "EDİRNE" dergisinin 2010-3, Sayı 33 de Oral Onur tarafından derlenen "SULTAN MAHMUD'UN EDİRNE SEYAHATİ" yazısı.

27 Mayıs 2012 Pazar

Mimar Kemaleddin Bey ve Edirne'deki Eserleri


Edirne İl Özel İdarersi tarafından yayımlanan "edirne" dergisinin 2007-3 sayı 22 de Oral Onur tarafından derlenen "Mimar Kemaleddin Bey ve Edirne'deki Eserleri" yazısı.


16 Mayıs 2012 Çarşamba

Edirne Belediye Başkanları ve Yaptıkları İşler

Oral Onur'un  "Kuruluşundan (1867) Günümüze Kadar Edirne Belediye Başkanları ve Yaptıkları İşler" Chiviyazıları Yayınevi tarafından yayımlandı. Kitabın baskısı Kadıköy Copy Center tarafından yapıldı.

















ISBN: 978-605-5708-54-2, Sertifika No: 13085, Birinci basım 2011,  Chiviyazıları Yayınevi

Oral Onur, "Kuruluşundan (1867) Günümüze Kadar Edirne Belediye Başkanları ve Yaptıkları İşler", Chiviyazıları Yayınevi, 2011, 144 Sayfa


HUDUT Gazetesi Haberi

Edirne Belediye Başkanlarının kitabını yazan Araştırmacı-Yazar Oral Onur, kentte belediye tarihinin 1500'lü yıllara kadar dayandığını öne sürdü...

Haberin Yayın Tarihi: 21 Aralık 2011 Çarşamba

Edirne Belediye Başkanlarının kitabını yazan Araştırmacı-Yazar Oral Onur, kentte belediye tarihinin 1500'lü yıllara kadar dayandığını öne sürdü. Kitabında, 1867 yılında kurulan Edirne Belediyesi'nin ülkemizin ilk belediyelerinden biri olduğuna dikkat çeken Onur, Edirne Belediyesi'nin kuruluşundan bu yana belediye başkanları ve yaptıkları işleri kitaplaştırdı.

Bu çalışmasıyla Edirne'ye hizmet vermenin mutluluğunu yaşadığını kaydeden Onur, bazı büyük şehirlerde eşya ve gıda fiyatlarının tespit ve teftiş hususlarını tanzim eden Edirne İhtisap Kanunu (Suret-i Kanunname-i ihtisab-i Edirne) vesilesiyle Edirne Belediyesi'nin tarihini 1500 yıllarına dayandığını belirtti. Edirne Kadılığı'nın 1501 yılında çıkardığı bu kanundan sonra, kentte ilk belediye teşkilatının kurulmasının1867 yılında gerçekleştiğini yazan Onur, 145 yıllık bir mazisi olan Edirne Belediyesi tarihi hakkında bugüne kadar bir araştırma ve inceleme yapılmadığını da vurguladı.
Girişimleri sonucu eski Belediye Başkanlarından Dilaver Bey'in (Cezzarzade) büstünün belediye binası önüne konmasını sağlayan Oral Onur, Belediye Başkanı Şevki Arman döneminde de belediye binasının ön cephesindeki Edirne Belediyesi yazısı altındaki, eski yazı “Daire-i Umur-u Belediye” kitabesinin ortaya çıkarılmasını sağladı.  
Kitapta, Edirne Belediye binasının yapımı öncesi, Belediye Başkanı Dilaver Bey'in Mühendis Albay Nazif Bey ile Avrupa gezisi yaptığı ve Batı mimari özelliklerini taşıyan bir bina projesi hazırladıkları yer alıyor. Binanın yapımı ve tefrişi için “salma usulu” halk ve özellikle ticaretle uğraşanlardan yardım toplandığı ve Türk meclis üyelerinin 'Gavur adeti' diye karşı çıkmasına karşın bir balo düzenlendiği kaydedildi.
Oral Onur'un kitabına göre; binası olmayan Edirne Belediyesi, şimdiki Tümen Binasının bulunduğu Halil Paşa Hanı ve Gümrük Hanı'nın birkaç odasında hizmete başladı. Daha sonra şimdiki belediye binasının bulunduğu yerdeki büyükçe ahşap bir binaya taşındı. Edirne Belediye binasının temeli, şimdiki Tugay binasının açılışının yapıldığı 1 Eylül 1899'da Padişah Abdülhamit'in tahta çıkış (cülus) tarihinde atıldı. Binanın resmi açılışı ise 29 Kasım 1901 günü gerçekleştirildi. 
Kitapta, Oral Onur Dilaver Bey'den başlamak üzere; Edirne Belediye Başkanları Fuat Bey, Dağdeviren Ahmet Bey, Şevket Dağdeviren Bey, Mustafa Bey (Neyyir), Ahmet Merter (vekaleten) Küçük Hacı İbrahim, Kasım Yolageldili, İbrahim Zağra, Tevfik Sırrı Gür, Mithat Vardar, Ekrem Demiray, Ferit Çardaklı, Şerif Bilgen, Hasan Osma, Tahsin Şıpka, Hasan Maksutoğlu, Sabahattin Parsoy, Ali Rıza Ataktürk,  Ratip Kazancıgil (vekaleten), Nuri Alışkan, Saip Kızıltepe (vekaleten) Sadri Sarptır (Edirne Valisi), Burhan Işıkseren, Şevki Arman, Güngör Mazlum, H. Ayhan Ergin (Vali muavini-vekaleten), Alparslan Yalkın (Sıkıyönetim ataması), İbrahim Ay, Hamdi Sedefçi, Cengiz Varnatopu, Hamdi Sedefçi'nin dönemleri ve yaptıkları işlere yer veriyor. 

GÖZE GELEN TOPRAKLAR



Yıllar önce Edirne Valisi Sayın Ünal Erkan ile beraber Edirneyi dolaşıp dururduk. Vali Beyin isteği Edirneyi öğrenmekti. Edirneyi gezdikçe benden birçok şey öğrenmiş oluyordu.
Bir gün Trakya Üniversitesinin yoluna doğru geziyorduk. Bölge Trafik'ten sonra Tarımsal Araştırma arazisi yol boyunca Kanada Kavağı ve Mazı çamı ile arkada kalan araziye kamuflaj edilmiş bir görünüm. arz ediyordu. Yani ağaçların arkasında bulunan Tarımsal arazinin tamamı gözükmüyor, adeta varlığı yok gibi idi. Vali Ünal Bey bana şunları söyledi:
“Oral Bey; Tarımsal Araştırma Enstitüsü'nün Müdürü sakın ola ki bu ağaçları kesmesin, kestiği an arazi kabak gibi meydana çıkacak ve gelen geçenin gözüne batacak. Yani buraları imar planına açılırsa bu değerli topraklar elden gidecek!"
Sayın Erkan'ın sözlerini bugün dahi anımsarım.
Vali Ünal Erkan bu sözleri bana tam yirmi yıl önce söylemişti. Ağaçlar kesildi ve yerine başka bir ağaç dikilmediği gibi arazi bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı. Aslında bu arazi ekili yer ve yurdun tohumluk ihtiyacını karşılıyordu.
Bu araziyi ilk önce TOKİ almış ve yapılan müracaatlar neticesinde bu işten vazgeçerek Fırınlar Sırtında toplu konut yapmak zorunda kalmıştı.
Şimdi bu işe Belediye el atmıştır. Buranın imar planını yapmış ve 400 yataklı hastahane, okuI, konut gibi şeyleri planına almış oluyordu.
Tarımsal arazinin yok olması memleketin bir kaybıdır. Tohumluk ihtiyacını nereden karşılayacağız? Bir zamanlar, 2005 yıllarında Edirne Deftardarlığı'nın Edirne Belediyesine açtığı davayı kazanmış ve bu arazinin üzerine herhangi bir konut yapılması önlenmişti.
Bin Evler, Beşyüz Evler, Edirne Serhad gibi yerleşim yerleri imara açıldığında bu topraklar tarım arazisi olarak yok olup gitmişti. Şimdi sıra Edirne'nin bu yönüne çevrilmiş oluyor. Yeraltı suyunun bol olan bu arazi tarım için bulunmaz bir nimetken imar işi de ne oluyor? Bu işe karşı gelen Belediye Meclis Üyeleri de vardır.
Hal böyle olunca Belediye bu kararından vazgeçmeli ve Edirne'nin girişi yemyeşil bir tarım alanı olarak kalmalıdır!

Kaynak: Edirne HUDUT Gazetesi, 02 Şubat 2011, Çarşamba

AVRUPA ÜLKELERİNİ GÖRMEK



Epey zamandan beri Sayın Belediye Başkanımız Edirneliler'e bir öğüt verircesine, “Avrupa ülkelerine gidin, görün orada neler yapılmış, evleri, binaları cadde ve sokakları modern yapılar, örnek alınmalı” deyip duruyor.
Son belediye seçimlerinde kendisi de ikrar etmişti. “Ben eski Sedefçi değilim, görgüm ve düşüncelerim değişti, Edirne'ye çok iyi şeyler yapacağım” dediğini dün gibi hatırlıyorum.
Gerçekten güzel şeyler yapmaya çalıştı. Şehir, şehre benzedi. Sayın Belediye Başkanını ziyaret eden ecnebilere başkan devamlı çöp olayını söylüyor, bununla nasıl uğraşılacağını rica ediyordu. Halbuki Amerika ve Avrupa televizyonlarında bu işin kolayını ve toplanan çöplerin nasıl yokedileceğini gösteriyordu. Özellikle çöplerin önce keçi ayağıyla sonra silindir ile ezildiğini ve bunun üstünün de kum ile örtüleceğini ben defalarca TV'de seyredip duruyordum.
Maalesef bu işte görgüsü yok olduğundan oturduğu yerden işi çözümlemek istiyordu ve en sonunda oldu da. Batı ülkelerine bizleri gezmeye götürmesin, en yakınımızda Bulgaristan ve Yunan komşu devletlerin eski medeniyetleri nasıl koruduğunu niçin bilmiyor. Geçenlerde İstanbul gazetelerinde Bulgaristan'da yapılan bir baraj içerisinde kalan eski yerleşim yerini kalın beton ile etrafını örüp o ören yerini su içersinde bırakmadıklarını gıpta ile biraz da kıskançlıkla izledim.
Komşu ülkelerin sokak ve caddelerin nasıl korunduğunu görüyor ve ve üzülüyoruz. Eski parke taşlı yollar ve restore edilmiş ev ve binalar. Pekala bunlar biz de niçin yapılmıyor? Anadolu'nun bir çok yerlerinde binaların restore ve tamir işlerini, oranın ticaret odaları ve belediyeler yaptığını gazetelerde okuyor ve üzülüyorum. Şunu demek isterim. Madem Belediye Bbaşkanımız “Batı ülkelerini gezin, görün” diyor da kendi malı olan eski 'Jeneratör Binası'nı kendi haline niçin bırakıyor? Harap hale gelen ve yakında yıkılıp gidecek olan bu tarihi eski elektrik fabrikasına yazık olmayacak mı? Burasını kültür amaçlı kullanalım dedik ve etrafına güzel bir parmaklık yapan Vali Miroğlu'na belediyeden olumsuz yanıt gelip, burası hastane olacak diye olumsuzluğuna ne denir? Yani mezarlık üzerine hastane......
Başkanımız, Necdet Budak'la çok samimi dostlar. Acaba bu iki dost müşterek bir çalışma yaparak eski Saat Kulesi'ni Edirne'ye kazandıramazlar mı?
O eski kültürleri benimsemek ve onları memleketinde uygulamak ayrı bir kültür ister... Onu da düşünelim!
Kaynak: Edirne HUDUT Gazetesi, 14 Şubat 2011, Pazartesi

DÜNYA MİRASI SULTAN SELİM CAMİSİ


Sultan Selim Camisinin DÜNYA MİRASINA kabul edildiğini sevinerek ve övünerek televizyondan izledim.
Uzun uğraşlardan sonra Edirne Sultan Süleyman Camisi en nihayet Dünya mirasına kabul edildi.
Mimar Sinan'ın ömrünün sonunda yaptığı bu cami gerçekten görkem olarak gerekse mimarı özelikleri bakımından kabul görüldü. Caminin Dünya mirasına kabul edilmesi için yaklaşık on yıldan beri büyük uğraşlar veren, mücadele eden Edirne Belediyesi'dir.
Belediye Başkanı Sayın Hamdi Sedefçi'nin bu hususta yaptığı uğraşları takdir ederim.
Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu olan II. Selim Mimar Sinan'a bir ferman yollayarak,
-Benim camimi git ecdadım olan Edirne'de yap! Demesi üzerine Mimar Sinan ikinci karısı Mihri'yi ve kızları Ümmihan ve Neslihan ile torunu Fatma'yı yanına alarak Edirne'ye gelmiştir.
Mimar Sinan caminin yapımı için altı yıl Saray-ı Atik'te Kazasker Abdullah'ın evinde kızları, hanımı ve torunu ile kalır. Böylece Sinan caminin yapımında inşaata en yakın olan bir evi seçmiştir. Cami için söylenecek şeyler çoktur. Türk mimarlık tarihinin ilk yapı monografisi olan RİSALE-İ SELiMiYE'Yi yazan Daye-zade Mustafa Efendi, "BU CAMİ-İ ŞERiFi GÖRMEYE GELENLER-İYİCE İNCELEDiKTEN SONRA HATA VE KUSUR BULMADA ACİZ KALIRLAR, demekte ve sonra da aynı kitapta CAMİNİN TEK HATASININ İSTANBUL'DA DEĞİL DE EDiRNE'DE BULUNMASI" hatta Edirne'yi ziyaret eden Rus Elçisi Edirne'ye gelir gelmez bu caminin üç boyutlu rölyefini kalemle yaparak bu resmi Moskova'ya Çar'a yollamıştır.
Sultan Selim Camisi yapıldığı günden beri gerek ebadları gerek teknik mükemmelliği ve gerekse güzelliğiyle insanları hep etkilemiştir. Halkın çoğu ve bu eseri görenler anıtsal yapı gibi görmektedirler.
Hatta bu cami için Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde onu “RAB-I MESKUNDA (dört kıtada) BENZERi BULUNMAYAN, TAKLİDİ DAHİ KABUL ETMEZ BiR ESER-İ BER GÜZİDE” olarak tamamlanmış ve “HÜLASA-I KELAM BU CAMİ ÜÇYÜZ YETMİŞ BEŞ SANAT VE MARİFET ÜZERİNE YAPILMıŞ SIR CAMİ-İ KAVİDİR. HER MARİFETİ AYRI AYRI BEYAN EDİLSE CİLTLER ALMAZI.”
Edirne Sultan Camisi'nin Dünyanın mirası için uğraşanları şimdiden tebrik ederim.
Kaynak: Edirne HUDUT Gaztesi, 29 Haziran 2011, Çarşamba

24 Şubat 2012 Cuma

MİLLİ ŞEFİN HALKEVİ'NDE EDİRNELİLER'E HİTABESİ

Edirne tarihçisi Osman Nuri Peremeci, İnönü'nün Edirneliler'e hitabesini “EDİRNELİLER'E ALTIN HARFLE YAZILACAK ARMAĞANDIR” diyor.


EDİRNE'Yİ ZİYARETİMDEN ÇOK MEMNUNUM. GÜZEL EDİRNE'MİZİ EVVELKİ GELİŞİMDEN DAHA İYİ VE İLERLEMİŞ BULDUM. BÜTÜN MEMLEKET EDİRNE'NİN REFAHI VE TERAKKİSİLE YAKINDAN ALAKADARDIR.

DEVLET EDİRNE' Yİ YÜKSELTMEK 1ÇİN HUSUSİ TEDBİRLER ALDI, SİVİL VE ASKERİ TEŞKİLAT İYİ SEMERELER VERDİ. GAYRİ ASKERLİK KALDIRILDIĞINDAN BERİ TARİHİ ŞEHİR KENDİNE YARAŞIR TABİİ MANZARASINI ALMAĞA BAŞLADI. HAYATIMIZIN KIYMETLİ HATIRALARI EDİRNE ORDUGAHI'NDAN GEÇTİ. EDIRNE'MİZİN MAMUR, TEMİZ, KUVVETLİ OLMASI DEVLETİN SİYASETİNDE EHEMMİYETLl BİR NOKTADIR. EDİRNELİLER'İN YURTLARININ YÜKSEK DEĞERİNİ İYİ TAKDİR ETMELERİNİ İSTERİM. KIYMETLİ KABULUNUZA TEŞEKKÜR EDERİM.”

Milli Şef İsmet İnönü'nün Trakya Manevraları dolayısile Edirne'yi ziyaretlerinde imar hareketinin şehir Belediyesine yüklediği hizmeti ağır görmüşler, Nafia Vekaleti'nin bu işi üzerine almasını ve 200 bin Lira ile yıktırma ve genişletme hareketine başlamasını söylemiştir.

Bütün bu güzel temenni ve öneriler Edirne ve Edirneliler içindir.

İnönü'nün söylediği bu nutuk Edirne Belediyesi tarafından kalın bir pirinç üzerine yazılmıştır. Bu pirinç levhayı yıllar önce (Yaklaşık otuz yıl önceleri) gördüm. Sayın Hamdi Sedefçi'nin makam odası kapısı yanında değerli bir hemşehrimizin KIRKPINAR ŞİİRİ ve hemen onun yanında Belediye binasının projesini çizen NAZİF EFENDİ'nin diploması asılı duruyor. Her ikisi de Belediyemiz için bir şereftir ve Belediyemize de bu yakışır.

Sayın Başkanımızın yıllarca unutulmuş bu levhayı ortaya çıkarması ricamız olacaktır. Edirneliler bu nutuk ile şeref duyacağı muhakkaktır. Bu işin siyasi bir tarafı yoktur. Bilakis Edirne için bir şereftir. Sayın Başkanımız ricamızı yerine getirirse çok memmun oluruz. Belediye binasında yıllarca (yaklaşık 70 yıl) muhafaza edilen İnönü'nün nutkunu ortaya çıkarmasını Sayın Belediye Başkanımızdan özellikle rica ediyorum.

Bu şerefi bizden esirgemeyin.

 Kaynak: HUDUT Gazetesi, 23 Şubat 2011, Çarşamba

Müjde, Saat Kulesi onarılıyor

1956 yılında Saat Kulesi’nin üst iki katı yıktırılmıştı. O günden sonra tam 55 yıl kule bir türlü onarılamadı ve bir kara mizah örneği gibi Edirne’nin ortasında harap hali ile yer alıyor.


Saat Kulesi için ben de tam elli yıldan beri defalarca yazı yazmıştım, fakat bir netice çıkmamıştı.

İstanbul Teknik Üniversitesi profesörlerinden birinin kulenin yıktırılmasına ilişkin verdiği rapor ile saat kulesi yıktırılmıştı. Acı taraf şudur ki, kulenin yıktırılması dinamitle olmuş ve üst katlar ancak böyle yıktırılabilmişti.

Bundan 4-5 yıl önce Edirne’nin iktidar partisinden milletvekili olan Necdet Budak’a mektup yazarak kulenin eski fotoğraflarını yolladım ve saat kulesinin tekrar eski hali ile Edirne’de yaşatılması gerektiğine bir kez daha dikkat çektim.

Sayın milletvekili bu işe olumlu bakmış ve Kültür Bakanlığı’nın girişimi ile projesi hazırlanmış fakat araya Edirne Valisi Nusret Miroğlu’nun girmesi üzerine restore işi yapılamamıştı.

Bu kule, Kültür Bakanlığı'na aittir, yani Vilayet ile ilgisi yoktur. Ama ne var ki, Valimiz, “Bu işi ben yaparım” diye araya girmiş ve böylece proje geri çekilmişti. Tesadüfe bakın ki Valimizin bir hafta sonra tayini çıkınca her şey yüzüstü kalmış oldu.

Geçenlerde Sayın Valimiz Gökhan Sözer ile yaptığım bir sohbette, Saat Kulesi’nin yarım asırdır Edirne için bir yüz karası olduğunu anlattım ve onarımı için ricada bulundum. Sayın Valimizin yaptığı açıklama yüreğime su serpti. Verdiği yanıt çok olumlu idi ve kulenin ihalesinin pek yakında yapılarak, Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylanan proje ile onarımın başlayacağını öğrendim.

Hele şükür! Yarım asır kendi haline terk edilen ve Edirne’nin güzel bir siluetini temsil eden kule ele alınmış oluyor. Sevinmemek elde değil. Yurdumuzda her kentte bir saat kulesi varken, Edirne’de niye olmasın? Zaten kulenin yarısı mevcut, diğer yarısı da yapılırsa, Edirne tekrar eski siluetine kavuşacak. Sayın Valmize çok teşekkür ettim. Yarım asırdan bu yana tekrar Edirne’nin yaşamına döndürülmesi için mücadele ettiğim bu önemli eser kurtuluyor.

Buna müjde demekten başka ne diyebiliriz?
 
 Kaynak: HUDUT Gazetesi, 14 Mayıs 2011, Cumartesi

Saat Kulesi üzerine...

Yaklaşık 50 yıldan bu yana restore edilmesi için uğraş verdiğim Saat Kulesi'nin tekrar gündeme geldiğini görüyorum.Günler öncesinde Sayın Valimiz ile yaptığım sohbette Saat Kulesi'nin onarıma alınacağını duyunca doğrusu ya sevincimden havalara uçtum. Bu sohbette Edirne Kültür ve Tabiatı Koruma Kurulu'nun kule restore edildikten sonra, üst tarafına saat konulup konulmayacağı hakkında henüz karar vermediğini de öğrendim.


Saat kuleleri saatsiz olmaz. Abdülhamit dönemi bütün şehirlerde yapılan saat kulelerinin tepesinde daima saat kullanılmıştır. Zaten bu kulelerin anlamı da budur.

Ecdad yadigarı bu saat kulesinin macerası çok ilginçtir. Önceleri ahşap yapılan bu kulenin yanmasından sonra kagir olarak tekrar inşa edilmiştir. Ne var ki, 1953 depreminde hasar gören kule belediye tarafından dinamitle yarı yarıya kadar yıktırılmıştır. Bu haliyle kule yarım asır hödük vaziyette, Edirne'de çirkin görünümü ile bizleri üzmüştür.

Saat Kulesi'nin yıktırılması hususunda İ.T.Ü.'den Prof. Dr. Gündüz Özdeş, bu kule için bakın ne diyor:

“Hiç bir hasar görmemiş olsa dahi, tarihi şaheserlerimizin ve bunları göğsünde barındıran güzel Edirne'mizin yan yana meşhur siluetinin kurulması bakımından mezkur kulenin yıkılmasında hiç bir mahsur bulunmadığı ve bilakis isabet olacağı kanaatimizi saygı ile arz ederiz.”

Bunu söyleyen bir üniversite profesörü... “Yıkılsın efendim!” diyor ve hatta yıkımın isabetli olduğunu söylüyor.

Aradan yarım yüzyıl geçti. Aynı terane devam ediyor. Edirne Vali Yardımcısı Abdullah Arslaner dahi aynı fikri söylüyor. 'Yıkılmalı' diyor. O halde Üç Şerefeli Caminin orjinal tek bir minaresi varken, buna üç minare daha ilave edilmiş, onlar da mı yıkılsın?

Güzel ya da çirkin olsun, o bir değerdir. Acaba Sayın Arslaner “EDİRNE : SERHATTAKİ PAYİTAHT” kitabında yer alan bu saat kulesinin fotoğrafını gördü mü? (Sayfa 310-Bajdaroff-Sofia)

Edirne'yi Edirne yapan “ecdat yadigarı” eserlerdir. Nerede o eserler? Çoğunu yıktık veya sattık. Edirne güdük kaldı, yazık değil mi?

Bu husuta daha gerçekçi düşünmeliyiz. “Bu eserler bu memleketin tapusudur. Bu ülkenin geçmişini ve Türk olduğunu gösterir” diyerek sözüme son veriyorum.
 
 Kaynak: HUDUT Gazatesi, 07 Haziran 2011, Salı

Muhteşem Yüzyıl

Televizyonda en çok beğenilenlerden biri olan, Kanuni Sultan Süleyman ve dönemini anlatan Muhteşem Yüzyıl dizisi halk tarafından ilgi ile izleniyor. Halkımız öncelikle saray hayatı ve harem kadınlarının yaşantılarını bilmedikleri için, bu yaşantı onlara çok cazip geliyor.


Osmanlı'daki harem hayatı ve harem içinde yaşananlar halkımız tarafından pek fazla bilinmediği için, haremdeki kadınların saltanatı, güç kavgaları, saltanata ilişkin döndürdükleri dalavereler merakla izleniyor. Halkmızın çoğu genelde saray hayatını bilemez, o hayatı resmi tarih dışında pek okumamış ve bilgi sahibi olmamıştır.

Ben bu diziyi zaman zaman izliyor ve gülüp geçiyorum. Nasıl gülmeyeyim!? Haremde bulunan kadınların çoğu günümüz kadınlarının kullandığı sütyenlerden kullanıyor. Demek ki 5 asır önce de kadınlar sütyen kullanıyormuş.

Hele bir sahneye şaşıp kalmamak elde değildi. Kanuni Sultan Süleyman ve avamı masaya oturmuşlar yemek yiyorlar. Tabi bu film bir kurgu filmidir ama yüzyıllar önce atalarımız masada yemek yiyorlar mıydı? (Gerçi bu masa Damat İbrahim Paşa'ya (Pargalı) Venediklilerin düğün hediyesi olarak gösterildi.)

Dönemin birçok minyatür ustalarının çizimlerinden, insanlarımızın yer sofrasında yemek yediklerini, önlerinde tepsilerde bulunan yemekleri elleri veya tahta kaşık ile taam ettiklerini gösterdiğinden bu bilinen bir gerçektir. İmarethanelerde taş sofralar önüne bağdaş kurarak yemek yenir, bu nedenle çatal kaşıkla yemek yenmesine şaşırıp kalmamalı...

Dizinin tamamı sarayda iç mekanlarda geçiyor. Yani Kanuni'nin büyük bir ordu ile sefere çıkması, sefer hazırlıkları da dizide yar alsa da o ihtişamı yansıtmamakta. Örneğin Viyana Seferi yapan ordunun 200 bin kişi olduğunu çoğumuz bilmeyebilir. Bu ordunun uzunluğu kaç kilometredir acaba, bunu kaç kişi bilir!?

Ordu merhale merhale sefere çıkarak harp sahasına ulaşır. Bildiğim kadar, bu ordunun uzunluğu onlarca kilometredir. Yayası ile, atlısı ile, topçusu ve yeniçerisi ile velhasıl kilometrelerce olan bu orduyu görmemiz tabi ki mümkün olmuyor. Gördüğümüz şey, saray entrikaları. O ona ne demiş, kadınlar arası çekememezlik, kısaca saray entrikaları ve kavgaları içeren kurgudan öte gidemeyen bir hikaye.

Kanuni bunların arasında dönüp duruyor, aklı fikri Hürrem Sultan ile buluşmak ve yarenlik etmekte.

Bir kurgu olan hikayesine rağmen dizi yine de ilgiyle izleniyor.
 
Kaynak: HUDUT Gazetesi, 21 Mayıs 2011, Cumartesi

Edirne'de doğan şehzadeler ve ölen padişahlar

Edirne'nin 1365 yılından sonra payitaht olması nedeniyle Eski Saray ve Yeni Saraylar yapılmış ve kent Balkanlar'ın en büyük şehri olmuştur.


Ikinci Saray, (Saray-ı Cedide Amire) Fatih Sultan Mehmed tarafından Tunca Nehri kıyısında yaptırılmıştır. Bu sarayda, Cem Sultan H. 864, M.1459'da doğmuştur. Sarayın üst katında bulunan bölüm bu nedenle 'Cem Cumbası' olarak adlandırılır. (İkinci Bayezid, Dimetoka'da doğmuştur)

Edirne'de doğan ve ölen 2'nci Murad'ın oğulları Şehzade Orhan Bin Murad Han Sani ve Şehzade Hasan Bin Murad-ı Sani (Dar_ül Hadis türbelerinde gömülü) açık türbelerde bulunmaktadır.

Aynı yerde kapalı türbeler içersinde bulunan şehzadeler ise, 2'nci Mustafa'nın oğlu Şehzade Ahmed Bin Sultan Mustafa Sani ve 3'ncü Ahmed'in çocukları Şehzade Mehmed (Şehzade Mehmed Bin Ahmed sani) ve Şehzade Selim'dir. (Şehzade Sultan Selim Bin Ahmed sani)

Edirne'de önemli bir şehzadenin türbesi de Sultan Selim Camisi (Selimiye) şehitliğinde bulunan 3'ncü Ahmed'in şehzadesine aittir. Orta İmaret'te bulunan cami haziresinde Fatih Sultan Mehmet tarafından Saray-ı Atik'te boğdurulan Şehzade Ahmed Bin Sultan Murad ve hemen yanındaki sandukada bulunan Şehzade Mustafa'nın kabirleri vardır. Ancak caminin restorasyonunda her iki sanduka da ortadan kaldırılmıştır.

HÜRREM SULTAN : Hürrem Sultan son yıllarını Edirne'de geçirmiş ve 18 Nisan 1558'de 52 yaşında Edirne'de sıtma ya da yüksek ateş nedeniyle ölmüştür. Edirne'de gömülecek diye türbesine konacak kitabe mermer üzerine yazılmış ise de, Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle cenazesi İstanbul'a gönderilmiştir. Süleymaniye Cami Külliyesi içindeki türbeye gömülüdür.

Edirne'de gömülü olan şehzadeler dışında Edirne'de ölen ve cenazesi İstanbul'a gönderilen padişahlar da şunlardır.

2'nci SÜLEYMAN : Sultan İbrahim'in oğludur. Hastalıklı bir kişi idi. Vücudu şişmiş ve yatalak olarak Edirne'de öldü. (H. 1102 – M. 1690)

1'inci MHMED : Edirne'de ölen bir padişah da Mehmed Çelebi'dir. (1'inci Mehmed) İhtiyarlığı Edirne'de olmuş ve burada ölmüştür. Ölümüne inanmayan yeniçerilere Mehmed Çelebi'yi bir koltuğa oturtarak göstermişler ve 'Padişahımız hasta' diyerek askeri teskin etmişlerdir.

Edirne'de doğan padişahlardan biri de 2'nci Mustafa'dır. Edirne'de 1664'te doğmuştur.
 
Kaynak: Hudut Gazetesi, 24 Haziran 2011, Cuma