24 Şubat 2012 Cuma

Saat Kulesi üzerine...

Yaklaşık 50 yıldan bu yana restore edilmesi için uğraş verdiğim Saat Kulesi'nin tekrar gündeme geldiğini görüyorum.Günler öncesinde Sayın Valimiz ile yaptığım sohbette Saat Kulesi'nin onarıma alınacağını duyunca doğrusu ya sevincimden havalara uçtum. Bu sohbette Edirne Kültür ve Tabiatı Koruma Kurulu'nun kule restore edildikten sonra, üst tarafına saat konulup konulmayacağı hakkında henüz karar vermediğini de öğrendim.


Saat kuleleri saatsiz olmaz. Abdülhamit dönemi bütün şehirlerde yapılan saat kulelerinin tepesinde daima saat kullanılmıştır. Zaten bu kulelerin anlamı da budur.

Ecdad yadigarı bu saat kulesinin macerası çok ilginçtir. Önceleri ahşap yapılan bu kulenin yanmasından sonra kagir olarak tekrar inşa edilmiştir. Ne var ki, 1953 depreminde hasar gören kule belediye tarafından dinamitle yarı yarıya kadar yıktırılmıştır. Bu haliyle kule yarım asır hödük vaziyette, Edirne'de çirkin görünümü ile bizleri üzmüştür.

Saat Kulesi'nin yıktırılması hususunda İ.T.Ü.'den Prof. Dr. Gündüz Özdeş, bu kule için bakın ne diyor:

“Hiç bir hasar görmemiş olsa dahi, tarihi şaheserlerimizin ve bunları göğsünde barındıran güzel Edirne'mizin yan yana meşhur siluetinin kurulması bakımından mezkur kulenin yıkılmasında hiç bir mahsur bulunmadığı ve bilakis isabet olacağı kanaatimizi saygı ile arz ederiz.”

Bunu söyleyen bir üniversite profesörü... “Yıkılsın efendim!” diyor ve hatta yıkımın isabetli olduğunu söylüyor.

Aradan yarım yüzyıl geçti. Aynı terane devam ediyor. Edirne Vali Yardımcısı Abdullah Arslaner dahi aynı fikri söylüyor. 'Yıkılmalı' diyor. O halde Üç Şerefeli Caminin orjinal tek bir minaresi varken, buna üç minare daha ilave edilmiş, onlar da mı yıkılsın?

Güzel ya da çirkin olsun, o bir değerdir. Acaba Sayın Arslaner “EDİRNE : SERHATTAKİ PAYİTAHT” kitabında yer alan bu saat kulesinin fotoğrafını gördü mü? (Sayfa 310-Bajdaroff-Sofia)

Edirne'yi Edirne yapan “ecdat yadigarı” eserlerdir. Nerede o eserler? Çoğunu yıktık veya sattık. Edirne güdük kaldı, yazık değil mi?

Bu husuta daha gerçekçi düşünmeliyiz. “Bu eserler bu memleketin tapusudur. Bu ülkenin geçmişini ve Türk olduğunu gösterir” diyerek sözüme son veriyorum.
 
 Kaynak: HUDUT Gazatesi, 07 Haziran 2011, Salı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder