13 Kasım 2009 Cuma

Edirne Yahudi Cemaati Kitabı hakkında Şalom Gazetesinde yayımlanan Oral Onur'la yapılan ropörtaj

Edirne Muhafızı:
Oral Onur
21 Eylül 2005, Kültür Sanat
Röportaj: Rita ENDER
Lale Şehri Edirne’nin Yahudileri “1492’den Günümüze Edirne Yahudi Cemaati” başlıklı kitaba, kitabın yazarı Oral Onur’sa sanat sayfamıza konuk oldu

Beklenen sevgiliyse; bekleme sürecinde çoğu mazeret makul gelmez insana. Ama beklenilen yer, sevgiliyi unutturacak kadar sevilen bir şehirse her mazeret kabul edilebilirdir. Çünkü her şehir kendi insanı için başlı başına bir mazerettir.
Sanat sayfamızın konuğu Oral Onur’un da, sevdiklerini bekletmek için geçerli bir mazereti var: Edirne.
Onur, Edirne-Şehir İstasyon binasının yıktırılmasını önlemiş. Sarayiçi’nde yazılı bütün kitabeler tarafından yazılmış. Maraağaç yolunun asfalt yapılmasını önlemiş. Edirne’de bulunan altı anıt, önerileriyle kente kazandırılmış.
Edirne’nin ona kazandırdığı ise kaleme aldığı yirmi kitabı olmuş. Oral Onur’la son kitabı; "1492’den Günümüze Edirne Yahudi Cemaati" üzerine söyleştik.
Bekleme süreçlerinin makul, mazeretlerin kabul edilebilir olabilmesi dileğiyle…

Neden böyle bir kitap yazdınız?

Bir şehri kurtaran yerli halkıdır. Dışarıdan gelenler pek umursamazlar; fakat yerli halkı bağlı olur şehre. İstanbul’u İstanbul, Bursa’yı Bursa, Kastamonu’yu Kastamonu yapan oranın gerçek insanlarıdır. Ben de bunlardan bir tanesiyim. Edirne’de doğdum, Edirne’de yaşadım, araştırma yaptım. Edirne’yi seviyorum. 90 yıl başkentlik yapmış şehir boş şehir değildir; büyük bir kültür, sanat merkezidir. Tarihi var. Türkiye içerisinde ufak çaplı, 4,5 kilometrelik bir il ama 1700 eseri olan bir şehirdir. Türkiye’de başka hiç bir şehirde yok bu. Anıtkent derler ya... Edirne’de her zaman Ermeniler, Yahudiler, Rumlar bir mozaik halinde yaşamışlar. Osmanlı hoşgörülü; "Evini, dükkanını, ibadethaneni yap" demiş. Ben Yahudi tarihini yazmadım, Yahudi tarihiyle beraber Osmanlı tarihini de yazdım. Onun için çok belgeli bir kitaptır bu.

Siz de mozaiğin bir parçasısınız. Ama kitabınızda kendi anılarınıza, yüreğinize kalanlara pek yer vermemişsiniz…

Evet, anılardan öte belgelere dayalı. Moiz vardı, Yasef dükkanını açardı diye de yazabilirsin. Bu roman olur ama belgeye dayandırdın mı gerçek olur artık. O nedenle kitap ilgi gördü. 30ᆼ yılın uğraşı bu. Ben yanlış bile yazsam belgeler doğruyu gösterir.

Hem Edirne’de Yahudi kalmadı. Ben buraya geldim. Korkuyorlar, çekiniyorlar konuşmaya. Edirne Yahudi son cemaat reisi Yuda Romano İsrail’de öldü, kızının yanında. Oğlu Edirne’deydi, gittim babasının resmini istedim. "Yok be kuzum". Anasının resmi "Yok". Nasıl olur? Senden babanın resmini istesem olmaz mı? "İsrail’de bir tanıdık var, onda var babamın resmi" dedi. Ondan e-mail’le fotoğrafı geldi. Üzüldüm. Neden böyle yaptı? Yaptı işte. Benim zorum 500 yılda nasıl yaşamışlar onu ortaya koymak. Ben Yahudiyi, Ermeni’yi düşünmüyorum. İnsanlığı düşünüyorum.

Edirne aşığı olmanız yalnızca hakkında kitaplar yazmanıza sebep olmadı. Bazı mekanları korumak, anıtlar diktirmek gibi girişimlerde de bulundunuz değil mi?

Evet, bana Edirne muhafızı derler zaten. Rotary Kulüpleri’nin Guvörnörü Ural Bey geldi Edirne’ye. Yasef Romano ile havrayı gezdirdim. “Ural Bey" dedim "Tamir edemez miyiz?" "Tabii" dedi. Yasef Romano da Rotary Kulübü’nün başkanı. Ona döndü ve "Bana bir dilekçe yaz ne para istiyorsan. Müslüman rotaryenlardan toplayacağım, yollayacağım" dedi. Dilekçeyi bile yazmadı. Gittim geldim; hadi Yasef diye. "Olmaz be kuzum". Neden olmaz? "Ben Yahudi’yim. O da Yahudi, havra da Yahudi". "Sana ne be" dedim. Bu sizin eseriniz, bu toprağın malı. Koruyacağız. Edirne’nin, Türkiye’nin değil; Avrupa’nın en büyük sinagogu. Şimdi, Unesco’dan, Rubi Asa’dan ümidim var. Bu işe el attılar, yapacaklar.

Kitabınızda Trakya Olayları’na da değindiniz…
1934 olaylarında, Yahudileri Kırklareli, Edirne, Uzunköprü’den kovma olayında ben beş yaşındaydım, hatırlarım. Yahudiler mallarını, evlerini satmaya başladılar. Annem de bir dikiş makinesi almıştı onlardan sonra geri götürdü. Kırklareli’nde kadınlara tecavüz edilmiş ve evleri yağmalanmış. Başbakan İsmet İnönü’ye şikayet edilmiş. Ve o hemen durdurmuş bu olayı. Gidenler geriye dönmüş. Buradaki hata Almanlarındır. Hitler döneminde çok baskı yapıldı Türkiye’ye. Sonra vazgeçiliyor yasadan. Bu iş de bitiyor. Bitiyor ama bu korku bir kere insana giriyor. Hep o korku içinde yaşadı Yahudiler. Ev, dükkan yapmadılar; para topladılar. Doğrudur; can.

İlk defa fakir Yahudilerin de olduğundan bahseden satırları okudum; Yahudi olmayan birinin kaleminden…

Fakir Yahudiler de çok vardı. Sinagogları, mahalleleri bile değişikti; zengin, orta halli, fakir mahallesi.

Kendi aralarında sınıf ayrımı vardı yani?
Vardı.

Farklı dinden, mezhepten insanların arasında ayrımcılık var mıydı?O zaman Türk lafı yok, Yahudi lafı yok, Ermeni lafı yok. Osmanlı lafı var. Sonra da öyle. Mesela 1941 Cihan Savaşı’nda 17,18,19 yaşlarında Yahudi çocukları, Türk çocukları askeri eğitim aldılar. Alman gelmiş, dünyayı yeniyor. Demek ki biz de savaşa gireceğiz. Yahudi çocukları ve Türk çocukları asker. Silahları ise hakiki değil tahtadan.

Yahudi lafı yok ama "Yahudiler seni iğneli fıçıya atar" lafı var…
Abdülaziz dönemiydi. Bir ferman çıkarıyor ve Yahudileri temize çıkarıyor. Bu bir yalandır, iftiradır diye. Yahudilerin bir çocuğu kazana attığı, onu dinsel amaçla katlettiği ve kanını hamursuz hamuruna kattığı söyleniyordu. Yalandı. Ama biz küçükken öyle korkuturdu annelerimiz. Kırk sene evveline kadar gelmiş bir dedikoduydu.

Peki böyle yalanlar sebep olmuş olabilir mi Yahudilerin kaçmasına veya zaman zaman beliren Yahudi düşmanlığına?


Yok; sadece korkutmak içindi. Ama 41,42 Varlık Vergisi çok fenaydı. Yahudiler derdi ki; "Bu parayı vereceğiz çünkü kan parası bu". Ne demek derdim kan parası? "Siz harp ettiniz, kan döktünüz, şehit oldunuz. Biz dökmedik. Bu parayı vereceğiz".

Sosyal yaşamdaki rolleri neydi Edirneli Yahudilerin?
Biz Yahudi bayramlarında onlara giderdik. Onlar Ramazanda, Kurbanda bize gelirlerdi. Senli benliydik. Yabancılık yoktu. Dükkanlar, evler, çocuklar yan yana. Yahudiler garden party yaparlardı, çok severlerdi. Sosyal yaşantıları çok güzeldi. Yetimhane, dulhane binaları vardı. Onların adına bir kişi çıkar, dilenirdi. Toplardı parayı yetimlere, fakirlere takdim ederdi. O olay güzeldi. 1887’de çıraklık okulları vardı. Bizde beş sene evvel başladı. Baksana biz bu kültürden bir şey alamadık. Avrupa niye adam olmuş... Marangozculuk, müzayedecilik, demircilik, kalaycılık da Yahudilerin işiydi. Oradan yetişmiş hepsi.

Karışık evlilikler var mıydı?
Yoktu. Bir aile vardı; onu da kimse bilmez. Öyle bir adet yoktu. Zaten hafta sonları Yahudi çocukları kendi aralarında eğlenceye giderlerdi.

Devlet dairelerinde çalışır mıydı Yahudiler?
Yok. Şarapçı Yahudi çok vardı. Ben turizmle uğraşırken bir Alman şarapçı gelmişti. Şarapçı sordu. Yahudi’ye götürdüm. "Var mı eski şarap?" dedi. Yahudi "Kaç yıllık?" diye sordu. "Beş" dedi Alman. Yahudi indi mahzene, getirdi. Alman kokladı, tattı "Güzel" dedi. On yıllık istedi. Getirdi. Alman yine kokladı, "Tamam" dedi. 15 yıllık istedi… En sonunda Yahudi bana döndü: "Sor ona, yaşı kaçsa o kadar yıllık çıkarıyım" dedi.

Yahudi kadınları nasıldı, çalışırlar mıydı?
Hepsi ev kadınıydı. Ama dükkanlara kocalarına yardıma gelirlerdi. Müslüman kadınlar köylüydü. Çalışmazlardı. Mini etek giyerdi Yahudi kadınları,1936’larda. Hatırlıyorum o dönemlerde.

Nasıl karşılanırdı?
Çok normal. Kimse kimseye bakmazdı. Trakya Anadolu’dan çok farklıdır. Çünkü Rum, Ermeni,Yahudi vardı. Ve onlar çok etkilemişti halkı. Zaten Yahudiler gitti, medeniyet bitti.

Yahudi aileleri diğer aileler gibi çok çocuklu muydu?
Yok. İki çocuklu olanlar çoğunluktaydı.

Altay Onur (Oral Onur’un oğlu): Yahudi gençleri kızlı oğlanlı grup olarak gezerlerdi. Hafta sonunu mesire yerlerinde Meriç,Tunca nehirleri kenarında geçirirlerdi. Ben de o zaman çocuktum, gıptayla bakardım. Ne kadar sosyal olmuşlar. Kızlı erkekli beraberler. Müslümanlar öyle değildi.

Edirne’de yaşamını sürdüren Yahudi yok mu bugün?
Üç aile var.

Onlar neden direnmişler dersiniz?
İsrail’e gidenlerin adaptasyonda zorluk çektiğini duydum arkadaşlarımdan. Hem dil bakımından hem de mesleki olarak. Yeni iş sahası bulmakta zorluk çekenler olmuş. Pişman olmuşlar gittiklerine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder